Video oyunlarının güzel bir yanı vardır. Hiç gitmediğimiz bir yere gitmemizi sağlar, hiç yapamyacağımız bir mesleği yapmamızı sağlar. Tabi eğer bu oyun gerçekçi olsun diye ciddi bir çalışmaya girilmişse.
Ubisoft’un geliştirdiği oyunların çoğunda bu durumu görebiliriz. Mesela Assassin’s Creed’i ele alalım. Firma ekipten birkaç kişiyi oyunun geçeceği yere yollar, bu ekip de oradan bolca fotoğraf, video ve o bölge hakkında detaylı bilgilerle geri döner. Bunu da oyuna yansıtır. Hatta o bölge hakkındaki önemli bilgileri bir şekilde oyun içerisinde bizlere anlatır. Biz de kolay yoldan turist olur ve o bölgeyi gezmiş oluruz. Far Cry serisinde de bu geçerli.
Far Cry 4, Himalayalar’da geçeceği için geliştirici ekipten birkaç kişi Himalayalar’ı ziyaret etmiş. Ekip, ortama gidip bir rehberle gezmek yerine, tıpkı bizim oyunda yapacağımız gibi yalnız başlarına her yeri gezmişler. Böylece oyun içerisindeki keşfetme duygusu da bizlere daha güzel yansıyacakmış. Bölge hakkında bolca bilgi alıp, oradaki insanların yaşam tarzlarını da öğrendikten sonra ellerinde bolca bilgi, fotoğraf ve video ile geri dönen ekip böylece daha doğal bir oyun alanıyla karşılaşmamızı sağlayacak.
İlk Far Cry oyunlarında olan ana karakterin o bölgede yaşamıyor olması durumu, Far Cry 4’te yok. Bu sefer yöneteceğimiz ana karakter Himalayalar’da yaşayan bir vatandaş. Hazır konu açılmışken oyunun ana hikâyesinden de bahsedeyim. Oyun bizleri Ajay Ghale adında Nepal’de yaşayan bir genç ile tanıştırıyor. Kendisi Kyrat’a annesinin küllerini dökmek için gelmiş ve Pagan Min isimli psikopatın, despotik rejimi yüzünden başlayan iç savaşıyla karşılaşıyor. Oyun da tam olarak bu noktada başlıyor. Eğer E3 fuarını takip ettiyseniz zaten bu bölümü de izlemişsinizdir. Yine de unutanlar ve tekrar izlemek isteyenler için videoyu aşağıdan izleyebilirsiniz.