Yukarıdaki soruyu o kadar çok duydum ki anlatamam. Hatta SSD’ler ilk çıktığında benimde aklımda bu konuda bir çok soru vardı. Tabii ki SSD’leri ilk gördüğümde o kadar pahalılardı ki bırakın satın almayı dokunmaya bile korkuyordum. Şimdi ise hepimizin satın alabileceği makul seviyelere yaklaştılar. Gerçi Gigabyte başına düşen parayı hesaplarsak hala sabit disklere göre on ila yirmi katı kadar pahalılar. 120 GB’lık bir SSD’yi bu yazıyı yazdığımız tarih itibariyle 146$+KDV’ye satın alabiliyoruz. Oysa Uzak Doğudaki doğal felaketlerden dolayı sabit disklerin fiyatları bu sene çok yükselmiş olsa da aynı paraya 1 TB kapasiteli 2,5”lik harici disk yada 2TB kapasiteli sabit disk satın alabiliyorsunuz. Ama gelecek yıllarda bu rakamların daha da düşeceği şüphe götürmez bir gerçek.
SSD NEDİR ?
Bu kısmı çok uzatmayacağım ama özetle SSD, USB belleklerle aynı esaslara dayanarak çalışan ve veriyi flash belleklerde tutan bir yapıya sahip. 2012 yılına baktığımızda artık hemen hemen tüm SSD’leri NAND flash bellek kullandığını söyleyebiliriz. Tabii ki veriyi bir bellek mikroçipinde saklamanın bir çok avantajı var. Bunlardan ilk akla geleni oynar bir parça olmadığından yani sabit disklerdeki gibi okuyucu bir kafa bulunmadığından dolayı hareketle beraber gelen bir çok sorunun ortadan kalkması. Ses, ısınma ve güç tasarrufu sorunu SSD’lerde yok. Tabii ki SSD’lerde güç çekiyor ama sabit disklere göre tüketimleri oldukça düşük çünkü bir motora ihtiyaçları yok. Ayrıca hareket eden bir kafa olmadığından darbelerde yada sarsıntılarda bozulma ihtimalleri de yok. Yani makine çalışırken yanlışlıkla ayağınız çarpsa yada anneniz temizlik yaparken süpürgeyi vuruverse de bilgileriniz güvende. Tabii sabahlara kadar oyun oynadığınız için babanız bilgisayarı camdan aşağıya atarsa bir garanti veremiyorum. Isınma sorunun bir yan etkisi de kasanızın içerisindeki sıcaklığın düşmesi ve dolaylı olarak kasa fanlarınızı da daha düşük devirde çalıştırabilmeniz. Hiç ısınmıyor derken tabii ki SSD’ler de ısınıyor ama kesinlikle dikkate değer bir ısınmadan söz edemeyiz.
SSD’ler 2,5” formatında olduğundan özellikle dizüstü pazarında çok popülerler çünkü dizüstü bilgisayaların tasarımlarını da çok rahatlattılar. Ultrabook’lar varlıklarını SSD’ye borçlu desem yeridir (ama SSD fiyatlarından ve düşük kapasitelerinden dolayı hem SSD hem 2,5” sabit disk kullanan ultrabook’lar var).
BİR DERDİ VAR MI ?
SSD’ler tıpkı sabit diskler gibi SATA arayüzünden bilgisayara bağlanıyor. Burada SSD’leri etkileyen iki adet yazılım var. Birincisi NCQ ikincisi ise TRIM. NCQ, SATA II ile birlikte gelen ve veriyi yazarken ve okurken en ideal sıraya sokan ve böylelikle en üst performansın alınmasını sağlayan bir komut sıralaması (Native Command Queuing). Yani aslında SSD’den daha çok SATA arabirimiyle alakalı bir konu. TRIM ise SSD’de özellikle veri silinirken SSD’nin veri silme döngüsünü neredeyse ortadan kaldıran bir özellik. SSD’nin yapısından dolayı belleklere yazmak kolay ama silmek sorun olabiliyor. Burada SSD’nin bilgi silme sırasında RAM’le olan ilişkisini çok azaltıp veri silinmesini oldukça hızlandırıyor. Yani SSD’nin hem performansını arttırıyor hem de ömrünü uzatıyor. TRIM’in kendisi başlı başına bir yazı konusu. TRIM desteği Windows 7 ve Windows Server 2008 R2’de olan bir özellik. Daha düşük işletim sistemleri için bu destek yazılımsal olarakta sağlanabiliyor ama tavsiyem SSD kullacaksanız önce bu yazılımsal destekten emin olmalısınız. Tabii ki bulut bilişim vb alanlarda kullanılmak üzere 1TB’lık son derece pahalı SSD’ler de var ve bunlar PCI-E arabirimini kullanıyor ama hem kullanım alanı hem de fiyat olarak konumuzun çok dışında kaldığından bunlara girmiyorum. SSD’lerin hata öncesi kullanım sürelerinde 1.500.000 saat gibi rakamlar görebilirsiniz.
1 2