Lara Croft’un Rise of The Tomb Raider ile yükselişine takıl oluyoruz. İlk olarak XB1’a çıkış yapan Rise of The Tomb Raider’ı PC platformunda inceledik!
Tomb Raider dediğin zaman bende akan sular duruyor hacı. Gönlümün sultanı Lara, Rise of The Tomb Raider ile bilgisayarıma bir kez daha konuk oldu. İlk çıkışından beri soluksuz şekilde oynadığım Tomb Raider, bazı oyunları ile yüzümü güldürmese de sırf seriyi sevdiğimden bitirdim. Ancak serinin en sevdiğim oyunu tabii ki bir çoğunuz gibi benim için de ikinci oyundu. Sonrasında gelen Underworld ve Anniversary de inanılmaz keyif aldığım oyunlar arasında. 2013 yılında serinin reboot (yeniden yapım) olması ile birlikte açıkçası korkmuştum. Ancak oyuna girdikten sonra karşılaştığım manzara Tomb Raider’a olan heyecanımın tekrar yükselmesine sebep olmuştu.
Aradan çok kısa bir süre geçtikten sonra Rise of the Tomb Raider duyuruldu. Lara’nın macerasına kaldığımız yerden devam edecebileceğimi gördüğümde gerçekten çok sevindim. 2013 yılında çıkan Tomb Raider oyununda Lara’nın, Lara oluşuna tanık oluyorduk. Oyunun başlarındaki o çıt kırıldım İngiliz hatun, her adımda daha da sertleşiyordu. Sonlara doğru ilerledikçe artık tam anlamıyla olması gerektiği noktaya varıyor ve Lara Croft artık bizim bildiğimiz Lara oluyordu.
Oyunun adından da anlaşılacağı gibi Tomb Raider’ın yükselişini konu alan oyunumuz, Sibirya’nın soğuk dağlarında başlıyor. Hem de nasıl başlamak. Hemen senaryodan da bahsedeyim. Lara’yı babasının yarım kalmış bir araştırmasının peşinde, tarihi bir eşyayı kovalarken buluyoruz. Kehanete göre aradığımız bu eşya, ölümsüzlüğe ulaşmamızı sağlayacak. Ancak bu eşyanın peşinde tahmin edeceğiniz üzere sadece biz değil (şaşırdık değil mi?) bir de Trinity isimli gizli bir organizasyon var. Oyunun hemen başında öğrendiğimiz kadarıyla Trinity adı verilen bu organizasyon çok, çok eskilere dayanıyor. Bundan sonrasını oyunu oynarken öğrenirsiniz, spoiler yok. 🙂
Belki bir çok kişi için önemli olmayacak ancak benim için oldukça büyük önem teşkil eden bir detay var.
Lara ile oynarken kontrolün tamamen bizde olduğu hissiyatı çok güzel verilmiş. Hatta kontrol bizde değilken bile aynı hissiyat devam ediyor. Demek istediğim oyun bizim kontrolümüzdeyken Lara bir o yana bir bu yana koşturuyor, savaşıyor, saklanıyor, dövüşüyor, zıplıyor, tutunmaya çalışıyorken sanki gerçekten biz çabalıyormuşuz gibi hissediyoruz. Buna sebep olan bir diğer etken ise Lara’nın karşılaştığı manzaralar karşısında yüzünün aldığı ifade, konuşma tonu, sudan çıktığı zaman saçını düzeltmesi gibi bir çok detay var. Lara orada sadece üç boyutlu bir karakter olarak bizim komutlarımızı bekliyormuş gibi durmuyor, yaşıyor. Soğuk havada bir süre hareketsiz kalırsanız, üşümeye başlıyor, nefes alışı ve hareketlerinden esen rüzgarın sertliğini hissedebiliyoruz. Belirtmeden geçemeyeceğim bir diğer nokta ise Lara’yı seslendiren Camilla Luddington‘ın muhteşem bir iş çıkartmış olduğu.