2007’den bu yana aktif olarak kullandığım sosyal medyadan 13 Şubat‘ta emekli oldum. Bu emekliliğimin pek çok sebebi var; hangisinden başlayacağımı da bilmiyorum aslına bakacak olursanız. Tabi bir yerden başlamak gerekiyor…
Öncelikle, sosyal medya denen şeyin çılgın gibi vakit sömürmesi durumu var. Sabah Facebook, öğlen Instagram, akşam Twitter, arada Pinterest, kimi zaman Google+, ara sıra LinkedIn, bazen Last.fm… Hayatımı internette yaşar olmuştum artık. Sonrasında bunun hiç de sağlıklı bir şey olmadığını fark ettim ve hepsinden (ve daha fazlasından) elimi eteğimi çektim. Şu anda o kadar rahatlamış hissediyorum ki, anlatamam!
Peki… Başka ne gibi bir nedeni vardı bunu yapmamın? Bu biraz daha klasik olacak ama, arkadaş, tüm Facebook’ta sadece ben mi mutsuzum? Herkes çılgın sevinçli, dün Amsterdam’da, yarın Londra’da, ötesi gün Brunei’de. Hayır gittin, eyvallah; da kardeşim, 287328746283746 tane resim paylaşmaya ne gerek var? Ben de bir sürü yere gittim, bir tane de albüm yapmadım ki “BONJOUR PARIS!!” diye (bununla ilgili şöyle güzel bir anım vardır). Resim bile paylaşmadım yahu; anca kuş, çiçek, güvercin, ördek… O da Instagram‘da zaten. Hayır amaç yurt dışına çıkmak mı, millete caka satmak mı? Sanırım bizde maalesef ikincisi.
Bunların haricinde klavye delikanlılığının ağa babasını yapan da gördüm, tuş basarak ülke kurtaran da gördüm, çok affedersiniz ama gerizekâlısını da gördüm, cinsini de gördüm, Çengelköy hıyarını da gördüm, kendini beğenmişini de gördüm, çok bilmişini de gördüm… Yani öyle böyle değil, her gün onlarcasıyla karşılaşıyorsun bir de sosyal medyada. Normalde karşına çıksa sus pus oturacak belki, ama Facebook’ta aslan kesiliyor bu tür Çengelköy hıyarları. Ben Çengelköy’den taşınayım da, hıyarlar baki kalsın. Doğru düzgün paylaşımda bulunan, meramını doğru düzgün anlatan adamın sayısı 5’i geçmezdi herhalde (onlar da zaten troll’leniyor genelde). Bu kişilerle de Facebook üzerinden değil de, yüzyüze; olmadı telefonla falan görüşeyim bir zahmet.
Ülke gündemi durumu var bir de… Her aklı başında vatandaş gibi, ülke gündemi benim de aşırı derecede aklımı kurcalıyor ve canımı sıkıyor. O nedenle zaten haber sitesiydi, duyum sitesiydi, oydu, buydu her şeyi takip etmeyi bırakmıştım yakın zaman önce. Ama gündem bu, biri konuşmasa diğeri konuşuyor ve bir türlü olan biten her şeyden haberiniz oluyor. Tabi hıyar tarlası burada da çıkıyor insanın karşısına. Aynı şekilde futbol muhabbetleri de zıvanadan çıkmış durumda… Galatasaraylısı “Hakemler bizi eziyor. ):” kafasında, Fenerbahçelisi “Hakemler Galatasaray’ı şampiyon yapacak. ))’:” diye ortada dolanıyor, Beşiktaşlısı başka alemde, Trabzonlular iyice kopmuş falan. Hep aynı muhabbetler, aynı geyikler, aynı espriler, aynı küfürler, aynı sözler, aynı, aynı, aynı, aynı. Eh, bir yerden sonra fişini çekmek gerekiyordu takdir edersiniz.
Sosyal medyanın bir diğer can sıkan yanı, sanal sosyallik vererek insanı normal sosyallikten uzaklaştırması. Bu biraz kişiden kişiye değişen bir durum aslında. Kimisi, bu ikisini harmanlayarak sosyalliğini artırıyor; kimisi de hayatı sanal yaşayarak gerçekten iyice kopuyor. Yukarıda da çıtlattığım gibi, ben biraz ikinci gruba dahildim; o nedenle buna bir “Dur!” demenin zamanı gelmişti. Tüm bunları üst üste toplayınca, “sosyal medya” denen nanenin deli gibi zaman harcatan; bu arada da yalnızca can sıkan, sinir bozan ve insanı yalnızlaştıran bir şey olduğunu fark ettim. Aslında bu, uzunca süredir düşündüğüm bir şeydi, ama neşteri vurmamıştım. Sonunda onu da yaptım, rahatladım.
Bu yazdıklarım muhtemelen kimsenin umurunda olmayacak ama benden size tavsiye: Ya dozunda kullanın bu mereti, ya da kapatın gitsin. Emin olun kapatırsanız hiçbir şey kaybetmeyeceksiniz. Aksine kendinize, oyunlarınıza, kitaplarınıza, dizilerinize, filmlerinize, sosyal ilişkilerinize daha fazla vakit ayıracaksınız. Bu, biraz da kredi kartı gibi: Eğer kullanmasını bilirseniz çok işinize yarayabilir; ancak suyunu çıkarırsanız, insanı sömürmeye başlıyor deli gibi. Gerek yok o nedenle. Cidden, gerek yok.
En azından bir oturup düşünün bu meseleyi eğrisiyle, doğrusuyla. Sosyal medyadan çıkıp çıkmamak, sonuçta elbette ki sizin elinizde.