Her ne kadar seçimler oyuna güzel bir artı oluşturmuş olsa da bazı eksiklikleri de beraberinde getiriyor. Bunlardan ilki diyalog süresi diyebiliriz. Bir konuşma sırasında size verilen sürede Lee genelde şaşkın bir ifade takınıyor ve seçtiğiniz karara göre birden değişiyor. 1 saniye önce sessiz sakin duran kedicik bir anda parlayabiliyor, o bağırıp çağıran adam bir anda uysallaşabiliyor anlayacağınız. Bu da peşinde az da olsa oyundan kopmalar getiriyor tabi. Bunun yanında asıl büyük problem ise oyun sonu konusunda. Ne yazık ki oyun içinde ne kararlar vermiş olursanız olun, oyunun sonu değişmiyor! (3 sefer bitirdim. Test edildi, onaylandı.) (Aslında genel bir psikolojik değişim görsek ve seçenekler komple buna şekillense çok acayip olurmuş. Belli bir seçimin devamını getirirken bazen görüyoruz ama tabii ister istemez bölük pörçük oluyor-Ekrem)
Verdiğimiz kararlar sadece oyunun ufak bir kısmını etkiliyor ve o kısımda oyunun sonuyla değil, gidiş yollarıyla alakalı diyebiliriz. Ancak seçimler üzerine kurulu bir oyun için kulağa başarısız geliyor olsa da, aslında o kadar da kötü bir haber değil. Zira tam bu noktada Telltale Games’in tecrübesi yeniden devreye giriyor ve bu eksikliği görmezden gelebiliyorsunuz. Verdiğiniz kararların oyunun sonuna etki etmiyor olması, seçimlerinizden sıkıntı duymanızı, her seferinde “Acaba şunu seçseydim n’olurdu?” demenizi engellemiyor. Yine seçimlerinizden pişman oluyor, yine bir sefer daha oynama planı yapıyorsunuz. Bu yüzden değişmez, tek son olayını bir eksiklik olarak kabul etmeyebiliriz. Aslında buna direk bir “dizi” olmanın bedeli dersek daha doğru olabilir. Sonuçta yapımcı ekibin, her alternatif sezon finaline, alternatif bir sezon yapması pek de muhtemel değil.
Velhasıl kelam ilk oyunun sorularının cevabını verdik, bazı iyi/kötü anımızı hatırladık ve yeni sezonun sorularıyla baş başa kaldık. 2.sezon da ilki kadar etkileyici olabilecek mi? Lee’nin ardından yalnız kalan Clem ne yapacak? O ıssız yerde gördüğü adamlar kimlerdi? Hastalığın tedavisi bulunabilecek mi? Bunlar gibi daha birçok soru ilk sezonun ardından aklımızda dönmeye başlamıştı ve halen de dönmeye devam ediyor. Bu sorulara cevap vermek içinse yapmamız gereken elbette ki yeni sezonu izlemek, pardon oynamak! Yeni bölümü oynadıktan sonraysa, sizi yeniden sitemize, incelememize de bekliyoruz. Şimdiden iyi eğlenceler, iyi duygulanmalar!
Ekrem’in Notu
Bana ait incelemeyi buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Ancak oldukça mekanik bir inceleme yaptım. Zira hem spoiler vermekten korktum, hem de platform değiştirince kontroller değişmiş gibi geldi, açıklama ihtiyacı hissetim. Oyun üstüne spoilerlı bir pilavlı sohbet çevirmek şart. Hazır burayı bulmuşken ben de iki yazmak istiyorum TWD hakkında. Ben bu tür oyunların ileride büyük önem kazanacağını düşünüyorum. Zira standart oyunlarda her zaman bir “oyun yeteneği” gerekir hikâyeyi görmek için. Batman oynarken reflekse, Starcraft oynarken fare-klavye kordinasyonuna, eski adventureları oynarken sabır ve/veya keskin bir zekaya ihtiyaç vardır. Bunun yanında ana hikâyeyi takip etmek için bir zaman vermeniz gerekir, zira yan görevler, oyundaki ara işlemler vs derken süre artar. TWD gibi bir oyundaysa, ihtiyacınız olan en zor şey bir tuşa hızlı hızlı basmak (hoş buna rağmen insan arada başaramıyor ama o kadarı da olur) ve yaptığınız her şey, aynı hikâyeyi ilerletiyor. Böylece bu oyunlar apayrı bir noktada konumlanıyorlar.
Küçüklüğümde seçenekli kitaplar vardı (hatta üniversitede yazdığım ilk programcıklardan birisi uygun formtta yazı dökümü verince onu seçenekli kitap gibi sunan bir yazılımdı), çok severdim, severdik. Biraz onları andırıyor. Sinemada bu seçenekleri göremiyoruz, istisnai çalışmalar dışında aslında edebiyatta da pek yok. Oyunlara gelinceyse, o “oyun” tarafı sık sık oyunların sanat olmama sebebi olarak görülür. Oysa bu oyunlar, gerçek sanat ürünleri. Ne sizi bir gelişimle oyalıyor, ne de derin ya da zor bir meydan okuma sunuyor. Siz sadece kendinizi hikâyeye bırakıyorsunuz. Bilgisayarınızda, cebinizde, tabletinizde minik bir film taşıyorsunuz adeta! Bu yönde başka efsane yapımlar çıkacak (ki çıkıyor aslında) ve sinema sektörüne kafa tutan bir anlayış göreceğimizi umuyorum. Hatta bir zamanlar oldukça popüler olan gerçek aktörlü çekimlerin (Dark Forces, Command&Conquer, Byzantine vs) ya da CGI’la karışık (gollum!) sunulan aktörlerin geri gelmesini de bekliyorum. Bir de üstüne cloud ve bilgisayar terminali gibi çalışacak sistemleri, giyilebilir teknolojiyi ve artırılmış gerçeklik ürünleriyle birleştirince, ileride kendi sinemamızı yanımızda taşıyabilecek olmamız da mümkün gibi geliyor ama konu sapmaya başladı, dönüyorum TWD’ye!
Genel yorumları bir kenara koyarsak TWD bize güzel diyaloglar, inanılır karakterler ve bunların çatışmalarını sundu, karakter gelişimi gösterdi. Samet’in de dediği gibi bazen kararlar ani duygusal değişikliklere sebep olsa da, ileride bu konu da gelişir diye umuyorum. İlginç bir nokta da yüzdeler. Zaman içerisinde karar yüzdelerinin çoğu ortaya yaklaşıyor ama bazı konularda çoğunluk karar vermiş gibi görünüyor. %15lik sapmayla bir ortalama alırsak (%35-65 arasını ortalama kabul edersek), elimizdeki istatistiklere göre 25 karardan 15i (%60) ortalama değerlerde, yani farklı karar verenlerin sayısı yakın gibi. 10 tane karardaysa çoğunluk aynı şeyi seçmiş. En yoğun verilen karar ormanda Jolene ile karşılaşıldığı sahne: Oyuncuların %87’si Jolene’i vurmamış (Clem’in şapkasını alan kadın). Daha sonra %84’ün David’in (Ben’in öğretmeniydi sanırım, onların yanındaki adam, kapana kısılı buluyorduk) bacağını kesmesi geliyor. 3. olarak da St John kardeşlerin ölümü geliyor: %82, iki kardeşi de öldürmemiş. İşin ilginci de, yoğun kararların ilk üçünün aynı chapterda olması.
Gerçekten üstüne oturup konuşulacak istatistikler var aslında ama daha fazla başınızı ütülemek istemiyorum!
Samet’ten habersiz bu notu yazıyorum affına sığınarak, yakalanmadan kaçayım! (Eline sağlık Samet!)