Kategoriler

Killzone: Shadow Fall İncelemesi

Ofiste PlayStation 4’ün kutusunu açıp, kurulumunu tamamladıktan sonra ilk yaptığımız şey, yeni nesil grafiklere bakmak için Killzone: Shadow Fall’ı açmak oldu. Oyunun diskini taktıktan sonra konsolun yükleme süresinin ne kadar olduğunu da ölçmüş olduk, yaklaşık bir dakika içerisinde oyun yüklenmiş ve oynanmaya hazırdı. Yükleme işlemi tamamlandıktan sonra başladık deliler gibi oynamaya. Grafikleri test ediyor, fiziksel hesaplamaların nasıl olduğuna bakıyorduk. Hafif bir büyülenme yaşadıktan sonra bu testleri yapınca, aslında oyunun aceleye getirildiğini gördük. Yeni nesil bir konsolun ilk FPS’si söz konusu olunca, heyecan daha da artıyor. Özellikle son dönemlerde çok konuşulan ve karşılaştırılan Call of Duty: Ghosts ve Battlefield 4’ten sonra kafalara “Acaba bu da diğer oyunlar gibi olacak mı? Yoksa yeni nesile geçtiğimizi anlayacak mıyız?” soruları geliyor.

Şimdiden söyleyeyim, oyuna başladığınızda özellikle hikâye kısmında aceleye getirildiğini anlıyorsunuz fakat ilerledikçe daha mantıklı bir hikâye görmeye başlıyorsunuz. Yani, baştaki o hikâyenin tutarsızlığı sizi aldatmasın. Siz ilerledikçe biraz daha mantıklı oluyor. Tabii, her ne kadar başta kabul edilemez bir kopukluk görülse de, bir süre sonra onu unutuyorsunuz.

Oyun içerisindeki hikâye hakkında spoiler vermemek için elimden gelen en iyi şekilde anlatım, oynadığınızda ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.  Asıl olayı anlatmanın da büyük bir önemi var, hem bunu rahatça anlatabilirim. Oyun, Killzone 3’ten 30 sene sonra, yani 2390 yılında geçiyor. Helghan gezegeni savaştan dolayı feci durumda ve radyasyondan geçilmiyor. Bunun üzerine Helghan halkı Vekta gezegenine yerleşiyor ve orada Yeni Helghan‘ı kuruyorlar. Tabi bu bölge de duvarlarla çevrili, böylece iki gezegenin halkı da devam eden savaşı bilmiyorlar. Arkada geçen bu azılı savaşta, biz hiçbir tarafta değiliz. Amacımız ise barışı sağlamak.


Ne yazık ki Yeni Helghan böyle renkli değil

 

Yeni Nesil Yeni Grafik
Oyun PlayStation 4’e çıkan ilk FPS olduğu için grafiklerde de büyük bir beklenti oluyor ama oyun aceleye geldiğinden dolayı konsolun asıl gücünü göremiyoruz. Parlaklık ve renklerin büyük bir oranda açıldığı oyun, beni ilk renkli televizyonların çıktığı zamana götürdü. O zamanlar da renkli televizyon alanlar, renk ayarını en üst seviyeye getirirlerdi ki eve gelen misafire “Bizim televizyon çok renkli” denilebilsin. Bu oyunda da renkler bu mantıkla açılmış sonuna kadar. Aslında, oyuna bu konuda teknoloji demosu olarak bakmak lazım ama grafikler de yeni nesil bir konsola yakışır cinsten değil. Eminim ki bir sonraki Killzone oyununda, (eğer çıkartırlarsa) her şey oturmuş olacak ve daha gerçekçi grafikler göreceğiz. Bunu özellikle de rahmetli Tom Clancy’nin çıkacak olan The Division oyununun Snowdrop motorunu görünce daha rahat bir şekilde söyleyebiliyorum.

Dokun Parmağım DualShock 4’e
DualShock 4’ün dokunmatik yüzeyini bilmeyeniniz yoktur. Oyunlarda farklı bir kontrol sağlayan bu yüzey sayesinde oyundaki OWL isimli uçan robota komutlar vermek mümkün. Size büyük yardımı dokunan bu robot sayesinde düşmanlarınızı sersemletebilir, bilgisayarları hackleyebilir, kendinize kalkan oluşturtabilir ve uzak bir noktaya halat atarak, o noktaya kayarak gidebilirsiniz. Bu komutların hepsini DS4’teki dokunmatik yüzey ile yapmanız mümkün. Tek yapmanız gereken, parmağınızı herhangi bir kenara sürüklemek.

DualShock 4’ten bahsetmişken, kontroller son derece başarılı. Aleti iyi kullanmışlar ve çoğu oyuncunun konsolda FPS oynama korkusunu da gidereyim. Analog çubukların hassasiyeti, sertliği ve şekli o kadar güzel olmuş ki DS3’e göre çok daha rahat nişan alıyorsunuz. Çubukların üst bölümlerinin çukurlu olması, parmağın çubuktan kaymasını engelliyor. Burada biraz DS4 tanıtımı yapmış gibi oldum, farkındayım ama “konsolda FPS oynama” sorununu çözmenin de büyük bir önem taşıdığını düşünüyorum. Sonuçta sırf bu yüzden konsola özel çıkmış birçok oyunu kaçıran insan var.


İşte yardımcı robotumuz OWL

 

Oyun içerisinde ilerlerken nereye gideceğinizi bulamazsanız panik yapmayın ve d-pad yukarı tuşuna basın. Böylece nereye gideceğinizi rahat bir şekilde görebiliyorsunuz. Tabii, bazı bölümlerde bu özellik çalışmıyor ve ne yapmanız gerektiğini bir süre düşünmeniz ve etrafta dolaşmanız gerekebiliyor. Ayrıca oyundaki ilerleme şekli de oyuncuya bırakılmış. Yani ister tüm düşmanları kendiniz öldürün, ister OWL’a bırakın, ister gizlenin, isterseniz de tüm düşmanlardan kaçarak hedef konuma ilerleyin. Hareketlerimiz hikâyeyi etkilemese de böyle bir seçeneğin sunulması da güzel olmuş.

 

Yıl 2390 olunca sokaklar ve caddeler şu anki şekilde olmuyor. Hatta sokak diye bir şey yok. Tabii insanlar günümüzdeki sokak ve caddeleri bilmediklerinden onlara garip gelmiyor fakat biz oyuncular için geleceğin nasıl olacağı konusunda bir fikir veriyor ve ürpertiyor. Sonuçta sokak diyor ama yerlerde ne Arnavut taşlardan var, ne de asfalt. Kenarları demir parmaklıklı yan yana en fazla 3 kişinin yürüyebileceği yerlere sokak diyor gelecekteki insanlar. Tabii, Vekta gezegeninin böyle olduğunu da hatırlatmamda fayda var. Dünya değil burası. Belediye binası gibi büyük yerler şu anki sokaklara ve kampüslere benzeyen yerler. Bundan bahsetmemin asıl sebebi ise atmosfer. Mekân tasarımı o kadar güzel olmuş ki gerçekten de orada bulunduğunuzu hissediyorsunuz. Tabi bir de uzayda geçen yerler var ki, yerçekimi olmadan yavaş yavaş ilerlediğiniz bu bölümlerde bir gezegene bakınca, insanın aklına gerçek hayattaki koşuşturmaların çoğunun ne kadar gereksiz olduğu geliyor. Uzayda dolaşmak isteyenlere üzücü haber, oyun size fazla uzaklaşmanıza izin vermiyor.

Oyun içerisinde toplayabileceğiniz bazı şeyler de bulunmakta. Bunlar; gazete, çizgi roman ve ses kayıtları. Gazeteler hikâyeye yardımcı bilgiler vermekte. Çizgi romanlar ise iki sayfa olmakta ve hepsini toplayıp sonrasında baktığınızda bir çizgi roman etmekte. Ses kayıtları ise DualShock 4’ü kullanmakta. Yani topladığınız zaman sesi DS4’ün hoparlöründen gelmekte. Bu kayıtlarda da askerlerin veya halkın kendi düşüncelerini ve yaşadıkları acılar anlatılıyor.

 

Oyunun Türkçe dublaj ve altyazı desteğine sahip olması da her ne kadar güzel olsa da, bu oyunda hatalı çeviriler ve yanlış yerde, yanlış cevaplar duymak mümkün. Buna bir örnek vermek istiyorum;

-Asker, patlayıcıları yerleştirdin mi?
-Anlaşıldı efendim.
Göreceğiniz üzere çeviri üzerinde daha fazla üstünde durulmalıymış. Tabi burada seslendirenlerin oyun içerisinden herhangi bir şey görmeden seslendirdiklerini de söylemekte fayda var. Fakat bazı yerlerde bu sorun fazla göze batıyor.

 

Multi Killzone

Multiplayer’a geçmeden önce bir hatırlatma yapayım, PlayStation 4’te eğer oyun Free to Play değilse, multiplayer modunda oynamak için PS Plus üyeliğinizin olması gerekiyor. Aslında multiplayer konusunda pek bir şey söylenemez çünkü klasik bir FPS multiplayerı olmuş. Yeni bir özellik veya mod bulunmamakta. Hikâye bittikten sonra, oynanış süresini arttıracak bir numarası bulunmamakta. Fakat oynanmayacak kadar da kötü değil. Sadece, herhangi bir yenilik yok.

Yeni neslin hayatımıza girmiş olmasıyla birlikte, bu nesil için çıkan oyunları da haliyle herkes merak ediyor. Özetlemek gerekirse, Killzone: Shadow Fall’un grafikleri tam olarak yeni nesli yansıtmasa da gerek DualShock 4’ü kullanış şekilleri, gerek oynanabilirlik ve atmosfer ile güzel bir oyun olmayı başarmış. Eğer serinin eski oyunlarını oynadınız ve memnun kaldıysanız bu oyunu özellikle siz oynamalısınız.


Görüntülenmeler:
99
İlgili etiketler:
· · · · · ·
İlgili Kategoriler
Konsol · Oyun İnceleme · PlayStation
Social Media Auto Publish Powered By : XYZScripts.com