Bu oyun anlatılmaz oynanır! The Last of Us Part II sizi paramparça edecek ve birleştirmeyecek.
Bazı oyunlar için bu kadar beklememek gerek. Yada bu kadar bekliyorsan o geçen zamanın her saniyesine değmeli. İşte The Last of Us Part II böyle bir oyun olmuş. Bir oyunun içerisinde bu kadar farklı duyguyu bu kadar şiddetli bir şekilde yaşadığınızda sizde hayatınız boyunca unutamayacağınız bir iz kalıyor.
Size spoiler, yani oyunun hikayesini önceden sızdıracak bilgiler vermemek ve oyun keyfinizi mahvetmemek adına bu incelemeyi mümkün olduğu kadar geniş ama bir o kadar ve üstü kapalı yapacağız.
Öncelikle şunu söyleyelim: İlk oyun ne kadar sevgi üzerine kuruluysa ikinci oyunda bir o kadar nefret ve intikam üzerine kurulmuş. The Last of Us Part II’nin senaryosu gerçekten de oyun tarihine geçecek kadar incelikle işlenmiş ve bir o kadar da “darbelerle” dolu.
The Last of Us Part II, ilk oyundan 5 yıl sonrasında geçiyor. Joel biraz daha yaşlanmış Ellie ise cinselliği keşfedecek kadar büyümüş. Hatta oyunun başlarında Ellie’nin cinsel tercihini kendi hemcinslerinden yana kullandığını da görüyoruz. Joel, Ellie, Joel’in kardeşi Tommy ve eşi Maria, Wyoming eyaletinde, Jackson adlı bir kasabaya yerleşmişler. Kasaba da hayat gayet kendi akışında ilerliyor. Hatta nispeten mutlu bir hayat yaşadıklarını söyleyebilirim. Hastalıklılar dışarıda olsa da kendilerine güvenli bir ortam oluşturmuşlar ve hastalıklılar artık hayatın kabul edilen bir gerçeği.
Tabii ki Ellie büyüdüğü için sadece fiziksel olarak değil ruhsal olarak da bir değişim içerisinde. Hani hormonların abuk subuk olduğu zamanlarda diyebiliriz. İşte tam bu durumdayken yaşanan bir olay sonrasında (ne olduğunu yazamıyoruz) Ellie uzun bir yolculuğa çıkıyor. İkinci oyun, birinci oyundan kalan hesapların kapatılması üzerine kurulmuş.
Kanla ödenen hesaplar
The Last of Us Part II’de anlatılacak çok şey var. Öncelikle oyun sizi nispeten serbest bırakıyor ve gerek aksiyonda gerekse yolunuzu arayarak bulduğunuz kısımlarda sizi sıkmadan, sizi kendi çözümünüzü istediğiniz gibi kurgulamanıza yönlendiriyor. İlk oyunda bulunan darboğazdan kurtulunmuş olması büyük bir artı. Mesela oyunda bolca bulunan kilitli kapıların arkasına geçmek için çok aranmamız gerekmiyor. Ya bir camı kırıyor ya bir yerden sürünüyor yada bir tepedeki girişten odaya atlayabiliyorsunuz. Olmadı mı ? O zaman kirişe bir ip atıp cama doğru sallabilirsiniz belki?
Düşmanlarınızla kapışırken de elinizde bulunan farklı silahları kullanabilir yada gizlilikten faydalanabilirsiniz. Tabii çok iyi olduğunuzu düşünüyorsanız kafa göz dalmanız da serbest ama eğer kolay modda oynamıyorsanız bunu çok tavsiye etmiyorum.
Karşınızda FEDRA (Federal Disaster Response Agency), onlarla savaş halinde olan Washington Kurtuluş Cephesi (WLF) ve Serefiler adında başka bir grup var. Tabii ki hastalıklıları da unutmamak gerek. Özellikle WLF son derece organize bir grup ve kokunuzu alan av köpeklerine sahipler ki bunlar başınıza çok dert açabiliyor. Çatışırken de attıklarını vuruyorlar. Ama bol bol konuştuklarından bir şekilde taktiklerine karşı taktik geliştirebiliyorsunuz. Serefiler ise ıslıkla anlaşıyor! İyi gizleniyorlar ve sizin gibi sessizce ilerliyorlar. Bazen yalnızca elinize kolunuza bir ok girdiğinde onları fark edebiliyorsunuz. Hastalıklılar da ise eski düşmanların yanında size en büyük bela olacak olanlar stalkerlar. Çünkü onlar da sessizce ilerliyor ve sizin arkanıza geçip size hunharca yumulmaya çalışıyorlar. Yani ses dinleseniz bile onları ancak size bakarken fark edip tüyleriniz diken diken halde silah çekmeye çalışıyorsunuz.
1 2