İlkokul 5’teydim, yılbaşı civarı bir akşam babam eve geldiğinde önüme bir dergi bıraktı. O zamanlar Bando vardı (Yalvaç Ural ve zıpır bilmeceleri…) hatırladığım, oradan buradan başka şeyler de buldukça çok severdim okumayı. Babamın getirdiği dergi, bir Batman sayısıydı. Batman hakkında bir şeyler çıkmıştı dergide, karakteri biliyordum ama hiç gerçekten bir çizgiromanı elime alıp okumamıştım. Şansıma, babamın getirdiği sayı, Bane’in Batman’in belini kırdığı sayıydı. Ben kahramanlık beklerken, dayak yiyen bir karakter; galibiyet ve özgüven beklerken, başarısızlığını kabul eden bir Bruce Wayne görmüştüm. Tüm düşmanları gözünün önünden teker teker geçen ve sonunda kırılan. Tabii delirdim! O sene Anadolu Lisesi sınavına girmek üzere il merkezine gittiğimizde, delice aramıştım ve yıllar içinde tüm hikâyeyi okudum. Yıllar sonra da hikâyenin Türkiye’ye hiç gelmeyen sayılarını. Çok sevmiştim Batman’i, hem de o başlangıca rağmen.
Şimdi anlıyorum ki, Batman’i bu kadar sevmemin belki de en büyük iki sebebi, Batman’in “sadece” bir insan olması ve zayıflıklarının ortada olmasıydı. Çünkü hepimizin zayıf yönleri var ve hepimiz bunu yenmeye çalışıyoruz. Zayıflıklara karşı açık verdikçe, bu yenme isteği daha da güçleniyor ve kendimizi kandırmadığımız sürece bu zayıflığın tam olarak yok olmayacağını da görüyoruz. Bruce Wayne burada devreye giriyor: Batman, O’nun zayıflığıyla mücadelesinin hikâyesi.
Ortamı biraz fazla kararttım galiba ama ne de olsa, Batman bizim Kara Şövalyemiz. Eh, bu kadar sevdiğim bir karakterin oyunu yapılınca da, ister istemez büyük bir merakla, bir o kadar da çekinceyle yaklaştım. Hepimiz biliyoruz ki, kendi medyasının dışına çıkan içerik genelde pek iyi gitmiyor. Filmden oyuna, kitaptan filme, kitaptan çizgiromana, çizgiromandan filme… Nadiren tatmin edici sonuçlar alıyoruz. Batman: Arkham Asylum’a başlarken bu çekincelerle başlamıştım… Ne ile karşılaşacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu.
Ben daha ne olduğunu anlamadan, Arkham Asylum favori oyunlar listemin eeeen üstlerine fırlamıştı, çevresi “Nerede o eski oyunlar?” diye andığım oyunlarla doluydu. Arkham City’ye büyük bir heyecanla yaklaştım ve bu heyecanımı fazlasıyla karşılayan bir şaheser buldum, artık sadece favori oyunlar değil, favori seriler listemin de yeni bir üyesi vardı. GOTY ile DLC’yi de yalayıp yuttuktan sonra, sıradaki macerayı heyecanla bekliyordum, hatta bekleyemiyordum! Derken o haberi aldım: Yeni oyunu Rocksteady yapmayacaktı. Beklentilerimi düşürdüm, hatta Warner Bros’un kendi stüdyosunun yapacağını öğrenince daha da büyük bir hayalkırıklığı bekledim. Sonuçta asla aynısı olamazdı ama ne kadar iyi olabilirdi ki?
Bekledim, önyargı yaratmamak için fazla gözlemlemedim ve sonunda o büyük gün geldi. Sonuç? Sanırım bunu öğrenmek için yazıyı okumanız gerekecek. Ama madem buraya kadar muhabbetime dayandınız, genel görüşüm olumlu yönde, bu kadarını söyleyeyim.