Bir metropolis yaratmak!
Arka arkaya yaşanan şehir simülasyonu facialarından sonra birçok stratejisever, iştahlı bir şekilde Cities Skylines için beklemeye koyulmuştu. Birbiri ardına yayımlanan etkileyici videolar, yapımcıların süslü vaatleri, Cities in Motion’dan tanıdığımız Colossal Order ve uçsuz bucaksız derinliğe sahip strateji oyunlarının sahibi Paradox imzasıyla gün geçtikçe iştahımız kabarıyor, o günün gelmesini bekliyorduk. O gün geldi çattı ve sonunda Cities Skylines’a kavuştuk! Kavuşur kavuşmazsa tam anlamıyla çılgınlar gibi ütopyamıza daldık. Ancak oyunun başından kalkmamız birazcık zaman aldı ve kopar kopmaz da “Şehrimizde neler gördük, neler sevdik, neler yedik bir anlatalım hele.” deyip yazmaya koyulduk. Peki, bu kadar heyecanın ardından acaba Cities Skylines beklediğimiz performansı sunabildi mi? Buyurun beraber bakalım!
Cities Skylines, 2*2 kilometrekare büyüklüğünde bir haritayla karşılıyor bizi. Her ne kadar bu ilk görüldüğünde göze oldukça ufak gelen bir genişlik olsa da zamanla şehrimizi bu ölçülerin dışına taşıma hakkını elde ediyor ve yeni topraklar satın alabiliyoruz. Şehir nüfusu arttıkça ölçüleri birbiriyle aynı olan, satın alınabilir 8 farklı bölge sunuluyor önümüze. Bu bölgelerin hepsine sahip olmamız durumundaysa 6*6 kilometrekarelik oldukça büyük bir alanla karşılaşıyoruz. Tahmin ediyorum ki birçoğumuz için uygun bir genişlik bu. Bunun yanında nüfus artışının tek faydası elbette ki sadece şehir sınırlarını genişletmek değil. Oyuna başlar başlamaz, bir şehrin bütün özelliklerine erişimin mantıksız olduğunu düşünen yapımcılar, birçok yapıyı, yönetim politikalarını ve finansal yenilikleri çeşitli kilometre taşlarına bağlamışlar. Bu sayede 100 kişilik şehirlere havalimanı açılması gibi garipliklerin önüne geçilmiş. Bu kilometre taşları aracılığıyla erişebileceğimiz genel yapılar dışında, oyunda bazı ekstra şartları sağlayarak sahip olabileceğimiz özel binalar da bulunuyor. Örnek verecek olursak, son günlerde hepimizin adını sıkça duyduğu Hadron çarpıştırıcısını, sadece bütün eğitim binalarını inşa ettiğimiz takdirde inşa edebiliyoruz. Sonuç olarak eğitim olmadan devrim olmaz, öyle değil mi?
