Bir konsol efsanesi Dragon’s Dogma Dark Arisen, uzun bir bekleyişin ardından PC kullanıcılarıyla buluştu. Peki, beklediğimize değdi mi? Cevap incelememizde!
Gündüz goblin peşinde koştuğumuz, geceleri yarasa avında orman tutuşturduğumuz maceramız Dragon’s Dogma’da, yalnız başımıza dağ tepe gezerken sıkılmayalım düşüncesiyle bir de yoldaş sistemi eklenmiş. Kişilik özelliklerine kadar bizim belirlediğimiz bu yoldaşlarımızı, oyunun belirli noktalarında bulunan çağırma taşlarıyla yanımıza alabiliyoruz. Seçtiğimiz karakterlere göre partimizi bir şekle sokabiliyor ve dövüşlerde avantaj elde edebiliyoruz. Buna ek olaraksa yapay zekanın da gayet güzel bir şekilde işlenmiş olması da sağlam bir artı olarak yazılıyor oyunun hanesine. Yoldaşlarımız tam anlamıyla taktiksel olarak hareket ediyor, gerektiğinde sorumluluğu üzerilerine alıyor ve takıldığımız noktalarda bize fikir verip işin içinden çıkmamızı sağlayabiliyorlar. Gerçekçi bir parti sistemi açısından oldukça kaliteli bir iş çıkarılmış bu konuda.
Oyunun belki de tek çoklu-oyuncu özelliği de yoldaş sistemiyle birlikte devreye giriyor. Yarattığımız karakterleri ortak kullanıma açarak, diğer oyuncuların da bu karakterlerden faydalanabilmesini sağlayabiliyor ve karakterimizi biz oyunda değilken bile geliştirebiliyoruz. Aynı şekilde biz de diğer oyuncuların karakterlerinden yardım alabilir ve ufak bir tecrübe puanı fedakarlığıyla daha rahat bir macera yaşayabiliriz. Gönül isterdi ki bu durum sadece yoldaşlarımızla sınırlı kalmasın ve rahatça bir Coop macerasına atılabilelim ancak ne yazık ki Dragon’s Dogma bu paylaşım sistemi dışında herhangi bir çoklu oyuncu sistemi bulundurmuyor. Bizeyse “keşke” demekten başka yapacak bir şey kalmıyor.
Dragon’s Dogma’nın ilk çıkışının üzerine 4 yıl geçmiş olmasına rağmen, büyük bir heyecanla beklenmesinin artında yatan ana sebep, şüphesiz ki dövüş sistemiydi. Oyunun ilk anından son anına kadar, diğer rol yapma oyunlarına nazaran oldukça dinamik bir dövüş stiline ve interaktif kapışma sahnelerine şahit oluyoruz. Peki, ne demek bu? Şöyle ki rakiplerinin aksine, oyunumuzda “Hedefi işaretle ve pata küte ölene kadar vur!” sistemi yerine yönsüz olarak bir savaşma şekli mevcut. Aynı zamanda dövüş stilleri de yukarıda bahsetmiş olduğum disiplin puanı sayesinde zamanla gelişen ve bol çeşitli bir yapıya sahip. Haliyle oyun süreniz boyunca durmadan aynı vuruş şekillerini görmek yerine, daha gerçekçi bir dövüş sistemi sunulmuş. Buna ek olaraksa rakipleri yakalayıp saldırıya açık bir hale getirmek veya 5 metrelik bir Cyclops’a tırmanarak yaratığın gözüne gözüne vurmak bize sunulan imkanlardan sadece birkaçı! Ancak bu konuda dikkatli olmakta fayda var zira “Kafasını keserim ben bunun!” edasıyla tırmandığınız Griffin uçuşa geçerse, sizde bulutların arasından serbest düşüşe geçip ölene kadar etrafı izleyebilirsiniz. Baştan uyaralım da sonra üzülmeyin. 🙂