İtiraf etmeliyim ki Sandbox türü oyunlarla aram pek iyi değildir. Yanlış anlaşılmasın bu tür oyunları sevmediğimden/beğenmediğimden değil sadece tam aksiyonun doruğundayken ana hikayeyi bırakıp, sanki hiçbir şey olmamış gibi sağda solda gezinmek çok mantıksız geliyor bana. Düşünsenize en yakın arkadaşınızı kaçırıyorlar, onu kurtarmanız gerekiyor ama siz gidip kendinize kıyafet bakınıyorsunuz. Çok saçma! Bu yüzden hep önce ana hikayeyi tamamlarım ardından güzel bir şehir turuna çıkarım. Ancak bir kez daha bu kuralımı bozdurtan Saints Row var karşımda. Sonuçta mantıksız bir oyunda, mantıklı davranmak çok da mantıklı olmaz değil mi? (O nasıl cümle oldu yahu!)
Bir nevi Tutorial göreviyle bizi karşılayan Saints Row 4, daha ilk dakikalardan bizi aksiyona boğmayı başarıyor. Bir füzeyi durdurarak başlayan maceramız, halkın sevgisini kazanıp Amerikan başkanı olmamızla devam ediyor. Evet, evet yanlış duymadınız! Mor takım elbisemizle başkanlık koltuğuna oturuyoruz ancak Volition başkanlığı çok sıkıcı bulmuş olacak ki hemen bir uzaylı baskınıyla bizi tahtımızdan kaldırıyor ve uzun soluklu bir maceranın içine atıyor.