BİR DEVRİN SONU
Ancak Symbian’ın son zamanlarından olsa gerek mobil telefon işinden çıkmak isteyen Nokia, Microsoft’un da yardımıyla 2013 yılında mobil telefonlar/servisler mısmını Microsoft’a satıyor tamamen. Böylelikle koca bir firma, tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş oluyor…
Nokia, şu anda da “Yıkılmadık, ayaktayız!” mesajları veriyor ve gerçekten de yoluna devam ediyor: Artık tamamen Nokia’nın olan eski NSN yeni Nokia Networks ve Nokia Technologies ile. (Güncelleme: Son olarak Alcatel-Lucent’ı satın alan ve Finlandiya’da üretilecek olan “OZO” isminde bir VR kamera duyuran firma, HERE Maps’i 2016’nın ilk çeyreğinde bütünüyle elden çıkarmış; ve yeniden yapılanmasını tamamlamış olacak.)
Bu, Nokia’nın resmi tarihinin kısa bir özeti. Peki ya bizim zihnimizdeki Nokia? Dilerseniz biraz da ondan bahsedelim. Yazının bundan sonrası, dosyadan ziyade bloga dönüyor biraz; epeyce kişisel kısacası. Bilginiz olsun.
ŞİMDİ BİRAZ NOSTALJİ…
Lise hazırlıkta okurken ilk telefonumu almıştım: Turuncu kapaklı bir Nokia 3315. Gerçi bu, işin içine biraz sonradan girmek oldu; daha da öncesi var. Filmi biraz daha başa saralım.
Benim yaşıtım pek çok insanın tanıştığı ilk telefonlar arasında iki isim dikkat çeker genelde: Ericsson A1018 ve Nokia 5110. Benim de ilk tanıştığım cep telefonu Nokia 5110’du. Babamın telefonuydu… Çok güzel telefondu ama bir Nokia 3210 değildi. ): Fakat sonra o efsane telefon piyasaya ve gönüllere taht kurdu: Nokia 3310. Abim üniversiteye giderken almıştı annemler, nasıl da gözüm kalmıştı (ehe, naber abi?). Neyse ki bundan birkaç yıl sonra bana alınacak olan Nokia 3315, Nokia 3310’dan çok daha hafif ve iyi görünümlüydü. İçte kalma durumu biraz olsun hafiflemişti.
Fakat telefon bu, cepte durduğu gibi durmuyor. 3315i vardı, off be, ne güzel telefondu! Ondan almalıydım. Sonunda aldım da. Bu arada ben o zamanlar cep telefonuyla yatan, cep telefonuyla kalkan falan biriyim; Nokia da babamın şirketi olsa bu kadar sevmezdim sanırım. Bir de Nokia’yı o zamanlar Japon markası zannederdik, o da başka bir cahillikti. Neyse, konuyu fazla cıvıtmayayım, dağıtmayayım. Daha sonra, 3510i de dahil, cebime şu Nokia’lar girdi: Nokia 5210 (babamın telefonuydu ama ondan çok ben kullanıyordum), Nokia 3200 (kâğıt kesicisiyle geliyordu, şeffaf kapaklarının altındaki kâğıdı değiştirebiliyorduk. Aşırı değişik ve yaratıcı bir telefondu), Nokia 3230, Nokia 6300, Nokia 5800 XpressMusic (bir ara kimde yoktu ki bu telefondan?) ve Birazdan değineceğim o mükemmel telefon Nokia N9…
Şimdi konuyu biraz daha değiştirip, cep telefonu denen şeyin benim gözümde evrimleşmesi hakkında bir şeyler yazacağım.
SİZE BİR SORU: BUGÜNÜN TELEFONLARI SİZCE DE RUHSUZ DEĞİLLER Mİ?
Şimdi, cep telefonu denen şeyin nereden nereye geldiğini ve Nokia’nın bu durumun neresinde kaldığını yazacağım. Tamamen şahsi fikrim olacak bunlar, katılıp katılmamak sizin elinizde. Hatta katılmazsanız gelin yazın, tartışalım.
Eski farklı marka/model telefonları düşünüyorum da… Eskiden ruh vardı be arkadaşlar. Nokia’nın Symbian olmayan modelleri arasında çok değişik, çok farklı ve çılgın modeller vardı. Misal, az önce kullandığımı söylediğim 3200. Ön ve arka kapak şeffaf; içlerinde dilediğin yerden bir şeyler kesip kapak koyabiliyorsun. Mükemmel değil mi?
Sonra, 3220. Özel kapağıyla mesajları duvara/havaya yansıtırdı, dört tarafında 4 farklı LED vardı ve masaya dikey koyup bir zil sesi açtığında titreşimi yardımıyla masada dans ederdi bu telefon. Bunun da arka kapağının içindeki kâğıdı değiştirebiliyorduk ayrıca. Nokia 7280 ile hâlâ ve hâlâ aklımın bir köşesinde duran, sıfırını bulsam sırf koleksiyon için alacağım 7380’i (ve aşağıda tanıtım videosunu izleyebileceğiniz L’Amour serisini) hatırlayanınız var mı? Kare bir tasarıma sahip olan Nokia 7600’ı biliyor musunuz? Hani nümerik tuşları ekranın iki yanında olan? Ne bileyim, açılınca tam QWERTY klavye sunan 6800, dünyanın ilk MP3 çalan telefonlarından biri olan 5510’u, Communicator modellerini…
Sadece Nokia da değil; Siemens’in de çok güzel modelleri vardı mesela. Tasarımını akrepten alan M55, hayatımda gördüğüm/kullandığım en karizmatik telefonlardan biri olan M65… Sony Ericsson’un CyberShot’lı modelleri, Walkman Phone’ları, Motorola’nın şıklıktan ölen incecik RAZR V3’ü (ve diğerleri)…
PEKİ YA ŞİMDİ?
Şimdi? Şimdi piyasanın tümüne yakınına sahip olan ve hepsini tamamen aynı gördüğüm Android ve iOS var. Birbirinin aynısı, aynı işletim sistemine sahip, hepsi aynı tadı veren, aynı, aynı, aynı telefonlar.
Tasarım aynı, yazılım aynı, o aynı, bu aynı, şu aynı. Birinin işlemcisi daha iyi, diğerinin RAM’i, berikinin kamerası, ötekinin ekranı. Ama hepsi aynı telefon. Yahu eskiden şıklığa, tarza bakılırdı; insanlar ne işlemci sorgulardı, ne RAM. Kamera çılgınlığı vardı, eyvallah. Ona yapacak bir şey yok ama o kadar. Şimdi? Şimdi öyle bir algı yaratıldı ki herkes MHz, GB, ppi, inç, mm peşinde koşar oldu.
“Ha, Nokia’nın da Symbian’lı telefonlar aynıydı o zaman?” diyebilirsiniz, katılırım. Yalnız Nokia, bir yandan Symbian çıkarırken diğer yandan farklı tarz, tasarım ve kullanım özelliklerine göre telefonlar da çıkarıyordu. Şimdiki pek çok firma gibi aynı kalıptan telefonlara biraz daha RAM ekleyerek “Yeni model yaptık biz, bak.” demiyordu. Yaşı tutan arkadaşlarım, bu görüşüme katılır diye tahmin ediyorum (Ki yazının ilerleyen zamanlarında da belirttim; Nokia’nın çok farklı Symbian’lı telefonları da vardı).
İşte biz de Nokia’yı bu nedenden ötürü seviyorduk. Adamlar bu işe hem zanaat, hem de sanat katıyorlardı ve ortaya çok güzel modeller çıkıyordu.
Taa ki iPhone çıkana kadar.